Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfınca, Atatürk Kültür Merkezi’nde 4’üncüsü düzenlenen “Bir Şiir Bir Hayat Canım İstanbul” programında yaptığı konuşmada, yedi tepe üstünde zamanın gergef işlediği, denizle toprağın visale erdiği, gecesi sünbül, Türkçesi bülbül kokan İstanbul’da, “Bir Şiir Bir Hayat Canım İstanbul” sergisinde İstanbul sevdalısı dostlarıyla bir arada olmanın memnuniyetini yaşadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul gibi tarihiyle, kültürüyle, eşsiz tabii güzellikleriyle göz bebekleri olan nadide bir şehirde yaşamanın bahtiyarlığı içinde olduklarını vurgulayarak şunları ifade etti:
“İstanbul, binlerce yıllık medeniyetimizin köklerini içinde barındıran muhteşem ve muazzam bir çınardır. İstanbul ile ne kadar iftihar etsek azdır. Böyle kadim bir şehrin sakini, hizmetkarı olmaktan şeref duyuyoruz. İstanbul’u farklı yönleriyle anlatan her çalışmayı takdirle karşılıyoruz. ‘Canım İstanbul’… Böyle bir sergiyi gerek teknik imkanları gerekse muhtevası bakımından son derece başarılı bulduğumu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Yapay zeka ve ses klonlama gibi pek çok dijital yeniliğin kullanıldığı sergiyle bir yandan Üstadın mısraları eşliğinde tarihi İstanbul manzaraları seyredilirken, diğer yandan maziye yakinen şahitlik edilecek. Sergiyi ziyaret eden vatandaşlarımız, hem rahmetli Necip Fazıl’ın hem de merhum Mehmet Kısakürek’in hatıralarını ileri teknolojinin sunduğu imkanlarla, kendi seslerinden dinleyebilecek. Üstada yöneltilen sorular, yine Üstadın kendi sesiyle, o kendine has üslubu ile cevaplanacak. ‘Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar’ mısralarını İstanbul’a, zihnimize, kalbimize nakşeden Üstadın ve kıymetli oğullarının ruhu, inşallah bu sergiyle bir kez daha şâdkâm olacak, diye ümit ediyorum. Bu güzel ve anlamlı etkinliğin hepimiz için hayırlar getirmesini diliyor; Kültür Bakanlığımıza, Sayın Bakan ve ekibine, Halkbank ve Türk Telekom ailemize, sergide emeği geçen herkese aynı şekilde şükranlarımı iletiyorum. Bu önemli etkinliğin ülkemiz ve kültür-sanat camiamız için; ilim, fikir ve edebiyat dünyamız için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, “Şu gerçeği evvela sizlerle paylaşmak arzusundayım. Milletlerin kıymeti, zenginliği, derinliği, tarih ve medeniyete yaptıkları katkılar kadar sinesinden çıkardıkları yazarlarla, şairlerle, ilim ve tefekkür insanlarıyla mizana vurulur. Eserleriyle, düşünceleriyle, geleceğe bıraktıkları izlerle bu insanlar, aynı zamanda ‘necip olma’ hasletini yani asaleti de bünyelerinde taşır. Bu bakımdan asalet, yalnızca milletlere has bir vasıf değildir.” ifadelerini kullandı.
Fikrin ve şahsiyetin de bir asaleti olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“İşte ‘Necip’ ismiyle müsemma olan Üstat, bu asilliğin, bu yüksek fikri mertebenin en mümtaz amillerinden biridir. O, sindirilmiş, ürkütülmüş, bastırılmış, bilhassa tek parti döneminde faşizmin her türlüsüne muhatap olmuş bir milletin kendisine gelmesini, asaletini tekrar hatırlamasını, yeniden öz güven kazanmasını sağlamıştır. Merhum Necip Fazıl, şiirleriyle, nesirleriyle, tekmil eserleriyle daima ötelerin, ferdaların, bir anlamda Sidretü’l-müntehanın peşinde olmuştur. Üstadın sezişi, duyuşu, hissiyatı ve meselelere hakimiyeti onu muasır ve muarızlarından hep farklı kılmıştır. Zekasının keskinliğini, sözünün sarahatini kalemiyle, kelamıyla, dava ve iddiasıyla ortaya koydu. Şiirlerinde zaman ve mekanı, eşya ve insanla terkip etti, mistik bir ürpertiyle birleştirdi. Ferdi ve toplumu birbirinden hiçbir zaman ayırmadı.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl’ın İstanbul’a bakışına ilişkin değerlendirmede bulunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üstadın nazarında cemiyetin rüyası olan şiir, duygu ve düşüncenin biri ötekini boğmadan, gölgede bırakmadan uyum içinde bir araya getirdiği sanatın adıydı. O ince olduğu kadar rafine, girift olduğu kadar naif bir dille geçmişi omuzlayıp geleceğe seslendi. Bu nokta-i nazar, Üstadın İstanbul’a bakışını da etkilemiştir. Kendisine Sultanu’ş Şuara ünvanının verildiği toplantıda tam 45 yıl önce şu cümleleri kurmuştur; ‘Yunus Emre’de mavera-i hasret, Fuzuli’de beşeri rikkat, Baki’de sultani haşmet, Nefi’de hamasi belagat, Nedim’de garami hassasiyet, Şeyh Galip’de bedii zarafet ve hepsinde, teker teker bu kıymetlerin hepsi, bunlar alaca karanlıkta İstanbul’a bakarken kubbe ve minare şeklindeki silüetlerini gördüğümüz devlerdir. Metafizik temel üstünde fizik, plastik ve ideolojik nakışlarını abideleştirmiş bir devlet-i ebet müddetin edebiyattaki işaretçileridir.'”
“Ona göre eser vermenin ilk şartı fikrin çilesini çekmekti. Çileye talip olmadan sahil-i selamete varılamaz, nefsin hırslarına gem vurulamaz, insanın anlam arayışı nihayet bulamazdı.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üstadın son nefesine kadar hep bunun kavgasını verdiğini, çilenin tıpkı mücadele gibi hayatından hiç eksik olmadığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kısakürek’in “Çile” adlı şiirindeki “Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş/ Mevsimden mevsime girdim böylece/Gördüm ki, ateşte, cımbız da yokmuş/Fikir çilesinden büyük işkence.” dizelerini okuyarak, “Üstat Necip Fazıl, büyük bir şair ve mütefekkir olmanın yanı sıra büyük bir mefkurenin mihmandarlığını, Büyük Doğu davasının sancaktarlığını yapan bir aksiyon adamıydı. Kurduğu cemiyetle Anadolu’yu adım adım gezdi. Gençlerle bir araya geldi. ‘Bir iman merkezi etrafında toplananlar.’ olarak tarif ettiği milletimizi ruh kökleriyle yeniden buluşturmak için ömrü boyunca çalıştı, didindi, cehdetti. Tabii bu kutlu yürüyüşte devrin kibir abidelerinin de radarına girdi.” ifadelerini kullandı.
Kısakürek’in sayısız takibata uğradığını, zindanlara atıldığını, dergilerinin toplatıldığını aktaran Erdoğan, “Fakat Üstat hiçbir zaman korkmadı, yılmadı, yeise kapılmadı.” dedi.
Erdoğan, Kısakürek’in, “Ön ve ard, sağ ve sol, bin yolda yol boyu bu yol. Emir: Öl, yahut ol. Ne bir harf ne kelam, Esselam, esselam” nidalarıyla istikametten bir an olsun ayrılmadığını belirterek, “Onun rahle-i tedrisinden geçen herkes, kendisinde köklü bir mazinin, yüklü bir medeniyetin, paha biçilmez bir mirasın mücevherlerini görmüştür. Onunla yoldaşlık edenler ilimle, bilgiyle, şuurla mücehhez olmuşlardır. Elbette bir dava adamı olarak Üstadın en büyük hayali, ‘Kim var?’ diye seslenildiğinde sağına soluna bakmadan ‘Ben varım.’ diye ortaya çıkacak bir gençliğin yetişmesiydi.” diye konuştu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da programda yaptığı konuşmada, kültür ve sanat dünyasının müstesna isimlerinden Necip Fazıl’ın daha doğru anlaşılmasına katkı sağlayacak bu anlamlı etkinlikte bulunmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, Necip Fazıl Vakfına, yöneticilerine ve tüm emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkür etti.
“Kültür ve Sanatta Süreklilik Şart”
Konuşmasında kültürel sürekliliğin önemine dikkat çeken Bakan Ersoy, “Gerek kendi medeniyetimizde gerekse dünyanın farklı toplumlarındaki kültürün ve sanatın ilerleyişine yakından baktığımızda sürekliliğin ne denli önemli olduğunu çok daha iyi anlayabiliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Kültürün geçmişle bağ kurarak ilerleyebileceğini belirten Ersoy, şöyle konuştu:
“Bugün dünyada ayakları yere sağlam basan, sözünün ağırlığı olan hiçbir toplum nevzuhur değildir. Kendinden önce yaşamış olan bir kültürün, medeniyetin bir sonucu ve aynı zamanda taşıyıcısı olma özelliğine sahiptir. İşte bu sebeple bugün bize yakışan, Türkiye Yüzyılı’nda ülkemizin yeniden tarih sahnesinde etkin bir rol üstlenmesi için geçmişle sağlam bir ilişki kurmaktır. Dolayısıyla geçmişte yapılmış bir resim, bestelenmiş bir müzik, topluma ruh vermiş bir şiir, insanlığın durumunu anlatan bir roman kısacası geçmişte icra edilen tüm sanatlar bizim için derin anlamlar ifade etmektedir. Onlar geride kalmamıştır.”
“Necip Fazıl Bir Fikir ve Fava Adamıdır”
Bakan Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek’in yalnızca bir şair ya da yazar olmadığını, onun en büyük özelliğinin geçmiş kültürümüzü hatırlatması olduğunu belirterek, “Necip Fazıl Kısakürek, her türlü baskıya, zorlamaya, şiddete hiçbir şekilde aldırış etmeden biz kimiz sorusuna hayati cevaplar vermiş bir fikir ve dava adamıdır. Necip Fazıl şiirleriyle, eserleriyle ve en önemlisi duruşuyla bu toprakları vatan bilmiş aziz milletimize nereden geldiğimizi, nerede durduğumuzu ve hangi yöne doğru hareket etmemiz gerektiğini göstermiş bir isimdir.” dedi.
Ersoy konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hedef gösterildi, yargılandı, mahkum edildi, hücreye atıldı ama sesi hiçbir zaman kısılmadı. Üstadın sesi dört duvarı aşıp Türkiye’nin dört bir köşesinde yankılandı, karşılık buldu. Hiçbir fiziki sınır onun kelimelerinin karşısında set olamadı. Necip Fazıl Kısakürek, bize köklerimizi hatırlattı. Hiçbir topluluk karşısında komplekse kapılmamamız gerektiğini, kültür, sanat, bilim, düşünce ve felsefe başta olmak üzere daha birçok farklı alanda çok güçlü bir geçmişe sahip olduğumuzu gösterdi. Bahsetmiş olduğum sürekliliğe işaret etti. Dolayısıyla onun mirasını yaşatmak bizim görevimizdir.”
Bakan Ersoy, programı hazırlayan Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı’nı başarılı çalışmalarından ötürü tebrik etti ve gelecekteki faaliyetlerinde başarılar diledi.
Program öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki davetliler, Necip Fazıl’ın hayatı ve eserlerinden izler taşıyan dijital uygulama alanlarını da gezdi.
Yalnızca bir sanat ve edebiyat etkinliği olmanın ötesinde İstanbul’un ruhuna ve Necip Fazıl’ın derin şiirsel dünyasına açılan dijital bir kapı niteliğindeki bu özel çalışma, 29 Mayıs’a kadar Atatürk Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle ücretsiz buluşmaya devam edecek.
Bayramda Daha Fazla Yolcu “Yüksek Hızda” Seyahat Edecek